29 Eylül 2014 Pazartesi

KISKANÇLIK

       Kimine göre gereksiz kimine göre de güzel bir duygudur kıskançlık... Birçok ilişkinin bitme sebebi, birçok kadının ölüm sebebi bile olabilir... Şeytanın yarattığı bir gök kuşağı gibidir kıskançlık. İçinde siyahtan mora doğru her tür karanlık rengin kıpırdadığı bir gökkuşağı… Sevdiğin tarafından sevilmediğin endişesinin yarattığı keder. İstediğine dokunamamanın getirdiği huzursuz, yalnızlık duygusu, beğenilmediğine inanmanın yarattığı aşağılanma, bir başkasının sana tercih edildiğini düşünmenin getirdiği eziklik ve öfke... Alay edilme korkusu. Benliğine olan güvenini kaybetmenin sonucunda kendini değersiz görme. Bir başkasının beğenisine muhtaç olduğunu hissetmenin zavallılığı… Ne çok kelimeler var kıskançlıkla ilgili cümle kurabileceğimiz...  Kadınlar kıskanç varlıktır, elindekini kaybetmek istemeyen sadık kişilerdir. 'Benim olanı paylaşmam' düşüncesinin baş kahramanlarıdır... Ama bazen öyle bir an gelir, öyle biri çıkar ki karşınıza kıskansanız dert, kıskanmasanız dert olur adeta... Oysa ki kıskanmayı gerektirecek bir şey yoktur ortada. Sadece eskiler aklınıza gelir, olanlar, kaybettiğiniz güveniniz... Güvensizlik de değildir aslında bu olan. Sadece yaşanılanların tekrar etmesinden korkmaktır, paylaşmayı göze alamamaktır -hiçbir kadın sevdiğini paylaşmaz diye düşünüyorum... 
İşte her şeyin sorunu haline gelen bu kıskançlık biraz tatlı biraz beter bir durumdur. Bazen zorlar sabırları, attırır kafaları ama elde olan bir şey yoktur. Sahiplendiğini kaybetmek birini üzecek en büyük şeydir...  Üzülmek ise iki tarafında seçmek istemeyeceği bir çözüm yoludur. Susmak bu durumda en büyük erdemliktir, ya da kıskanılacak tavırları yapmamak bir nevi kurtuluş yoludur. 

        Uzun lafın kısası bir kadın kıskanıyorsa seviyor demektir bu durumdan şikayet etmek yerine tadını çıkarın, kıskanmıyor ise bir sorun var demektir, işte o zaman korkmaya başlayın... Kıskançlığınızın  dozunda kalmasını dilerim. Sizi sevene güvenin, her zaman tatlı kıskançlıklarla kalın !!

24 Eylül 2014 Çarşamba

EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ERKEKLERİN Mİ?

     Sürekli konuşulan bir konudur bu 'kadın erkek ' eşitsizliği, her seferinde geçiştirici cevaplar verilerek unutulup gitmiştir. Kimse soramadı nedenini... Ya korktular ya da gerek duymadılar. Erkek egemenliği vardı çünkü bu ülkede,erkek haklıydı hep. Kadın güçsüz,haksız,çaresizdi onlar için. Dayak yerler ama susarlar, susmazlarsa daha çok dayak yerler. Baba evine geri dönerler, 'kadının yeri kocasının yanıdır'diye geri gönderilirler. Aynı eziyete,acılara,çaresizliğe devam ederler. Kimseye konuşamaz,gidemezler. Bilirler ki sonunda ölürler...
   Kadınların sürekli hor görüldüğü, Doğu bölgelerde on altı yaşını dolduran gencecik kızların gelin edildiği, eziyetten ölen kadınların zalim kocalarının serbest bırakıldığı bir ülkedeyiz. Çaresizliğin ,acıların sembolü haline gelen kadınların her akşam yediği dayağa göz yuman bir ülkeyiz... Kimse vermiyor ölen 'çocuk gelinlerin' hesabını, kimse neden demiyor bu eşitsizliğe, kimse konuşmayı seçmiyor erkek egemenliği karşısında. Egemenlik kayıtsız şartsız erkeklerin diye bir kural var sanki kimse ihlal etmiyor. Daha ne bekleniyor,ölümse yeterince olmadı mı zaten ? Acıysa yeterince çekilmedi mi? Çaresizlikse, kadınlar sembol haline gelmedi mi? Hala neyi bekliyor insanlar konuşmak için, eşitsizliği dile getirmek için. Hala neden erkekler savunuluyor? Erkeklerin okumasına izin verilirken neden kızlara izin verilmiyor? Bu ülke elden gidiyor, kimse neden bir şey demiyor? Neden her şeye göz yumuluyor, olmamış gibi davranılıyor?..
  Dışlanmak,dayak yemek,zalimce işkenceler görmek, daha on altısında gelin olup on sekizinde anne olmak, çaresizliğin sembolü,acıların birer gerçeği haline gelmek kadınların kaderinde mi yazıyor yoksa egemenlik kayıtsız şartsız erkeklerin diyen bir grup mu bunlara neden oluyor...
  Ama unutmayın ki her erkeğin arkasında onu çekip çeviren, başarılı olmasını sağlayan, öz güvenini kazandıran bir kadın vardır ! Ve o kadınlar bunları hak etmiyor...

5 Eylül 2014 Cuma

SEVMEK SUÇ MU?

                Hasta yatağımda ne yapsan ne yazsam diye düşünürken son dönemde sürekli bu konuyla ilgili haberler okuduğum bizlerin onlara 'travesti' adını taktığımız lakin neden bunu seçtiğini bilmediğimiz o insanların ölüm haberlerini,bilmediğimiz hayatlarını yazmaya karar verdim. Hürriyet gazetesi köşe yazarı, İpek İzci'nin bir yazısı duygusal olan her insanı etkiler diye düşünüyorum. Bir insan 'sevmek suç mu? Bunu bilmek istiyorum' demişse ya çaresizdir ya da kafasını karıştıran onlarcaca şey vardır. Haberde, trans aktivist Figen fiziksel ve duygusal şiddetle sarmaanmış hayatını geçen hafta sonlardırdı yazısının ardından arkadaşlarının söylediği şu söz yer almakta 'Baskılara  daha fazla dayanamayarak daha uzağı olmayan bir yere gitti'diyerek veda etti... 
           Sizce de çok garip değil mi? bir insanın verdiği karar onun haricinde herkesi ilgilendirmiş hatta onun ölümüne sebep olmuş. Erkek bedeninde mutlu değilse bu onun suçu değildir ki, zaten Figen'in yani Ramazan Kalkan'ın en büyük hayali, hapsolduğu o erkek bedeninden çıkmakmış.
          Şimdi eminim aklınız da Figen kim ? soruları var. Figen , yani Ramazan Kalkan kütahyalı, üç çocuklu bir ailenin nüfusa kayıtlı oğulları. Gerektiği yerde gerektiği kadar konuşan , hep sevgi dolu.. Cinsel kimliği deşifre olup, baskı görene kadar bir devlet kurumunda memur olarak çalışmaktaydı. Açtığı nüfus davası Mart ayında sonuçlandığından bu yana kimliğin de Ramazan değil, Figen yazıyor. İşte Figen'in öyküsü böyle başlıyor. 38 yaşında hayatını fikirleri ve seçimi yüzünden elinden alan ise, sevgilisi Umut'un albay babası... Birçok kez darp edilen, polisten ve tronspobiklerden şiddet gören Figen bunlara direnmeye çalışırken kardeşini Soma faciasında kaybetmiş ardından annesi intihar etmiş. Her iki cenazeyede aile baskısı yüzünden gidememiş. Çok garip geliyor değil mi? Özgür bir ülkeyiz diye bıdı bıdı ötenler gencecik birinin hayatını yerle bir edip kalbini eline veriyorlar ve sadece erkek bedeninde mutlu değil diye. O erkek bedeninde,sizin erkeğim diye geçindiğiniz bu ülkede hepinizden daha çok erkek olan biri. Görüşleri,değişimi yüzünden hayattan ettiğiniz o kişi, sevgilisinin babasına 'vur, vur beni, ama Umut'a bir şey yapma' diye yalvaran,ölümle burun burunayken bile sevgisini,aşkını düşünen biri. Söylesenize hanginiz hayatın onca hainliği karşısında, ölüme beş kala,hayatınızı kaybetmek uğruna sevginizi düşünürdünüz? Öyle ki hiç biriniz Figen'in Umut'u sevdiği gibi kimseyi sevmediniz. Bu mu yani erkek değil kadın olmak istediği için hayatlarını mı alacaksınız insanların ? Tamam o zaman neden sosyete denilen o zenginlikte cinsiyet değiştiren kimselere bu zulüm uygulanmıyor ? Eğer burası eşit bir ülkeyse ,herkes halkın hangi kesiminden olursa olsun eşitse kimse ölümü hak etmiyor. Figen'e şiddet uygulayan polis, zengin kesimdeki kimseye şiddet uygulamıyor, hatta ona taparcasına davranıyorsa kimse bana eşitlikten,adaletten söz etmesin. 'keşke' Figen hala hayatta, sizden daha çok adam olarak, bedeninin hakkını vere vere yaşasaydı.. Çünkü kimse altını çize çize söylüyor ve yazıyorum hiç kimse tercihleri yüzünden,aşkı yüzünden ölümü hak etmiyor. Yazılan haber yazısının sonunda Figen'in yakın arkadaşı Yağmur'un şu sözü dikkatimi çekti 'Figen'in yaptığı bir eylem biçimiydi, hepimizin suratına tükürüp gitti'. Dilerim bundan sonra insanlar tercihleri yüzünden bu acıları yaşamaz Figen gibi bir sona sahip olmazlar. 

               Ruhun şad olsun herkesten daha adam, daha aşık Figen !

“Ben Artık Kendimim” Bir gün uyandım. Ve ilk kez, gerçekten uyandım. O sabah aynaya baktığımda kırılmış bir kadını değil, kırılmış yerlerind...